Zaten robotik bir hayat yaşamıyor oluşumuz, medeniyetimizin sürekli çalkantılar yaşaması, ne kadar durağanlıktan uzak, gelişmeye ve yeniliklere açık bir canlı türü olduğumuzu göstermiyor mu? Örneğin maymunlar aleminde son 50 yıl’da yaşanmış büyük bir toplumsal olaydan söz edebilir miyiz?
Sinemanın insan ve toplum yaşamı üzerinde gerçekten büyük bir etkisi var. Aynı şekilde insan ve toplumsal hayatın da sinema üzerinde.
Bu aslında “yumurta ve tavuk” hikayesiyle aynı; iki açıdan da doğru. Hayatımızda yer alan iyi/kötü her şey sinema için bir malzeme. Sinema bu malzemeyi alıp bize geri izletiyor. Yani aslında biz zaten gördüğümüz/oynadığımız bir filmi tekrar izliyoruz. Kulağa pek hoş gelmiyor değil mi?
Peki o zaman neden bunu yapmaya devam ediyoruz? Neden cebimizdeki parayı filmlere yatırmaya, sinema önlerinde kuyruklarda beklemeye, bu endüstriyi doğumhane önünde çocuğumuzu bekler gibi takip etmeye devam ediyoruz?
Belki de bunun cevabı sinemanın bize bir kokteyl sunması. Ortalama bir insan hayatında acı - tatlı belli deneyimleri, duyguları yaşar. Birbirimize çok benzediğimiz edebiyatını bilirsiniz. “İnsanlar birbirine benzer” başlıklı genellemelerin içini istediğiniz kadar doldurabilirsiniz. Çoğu da garip şekilde doğrudur. Yani hakikaten dünyanın iki ucunda yaşayan iki ademoğlu çoğu yönden birbirine benzer (tabi iki örneğimizin de erkek ya da her ikisini de kadın olduğunu varsayıyorum. Diğer şık apayrı bir alem).
Ancak aslında biz, bir o kadar da çeşitli, farklı hayatlar yaşayan farklı karakterleriz. Zaten robotik bir hayat yaşamıyor oluşumuz, medeniyetimizin sürekli çalkantılar yaşaması, ne kadar durağanlıktan uzak, gelişmeye ve yeniliklere açık bir canlı türü olduğumuzu göstermiyor mu? Örneğin maymunlar aleminde son 50 yıl’da yaşanmış büyük bir toplumsal olaydan söz edebilir miyiz?
İşte gerek toplum gerekse bireysel yaşantımızdaki bu çeşitlilik, bu zenginlik eğlence endüstrisinin başlıca beslenme kaynağı; sinema da buna dahil.
Bu işin izleyiciyi ilgilendiren yönü ise, izlediğimiz her filmle yaşamadığımız deneyimleri (sanal da olsa) yaşıyor olmamızdır. Bu sanal deneyim bizi hayatımızı sorgulamaya yöneltir. Kararlarımızı, fikirlerimizi, inançlarımızı… Bu kulağa pek sağlıklı bir durum gibi gelmiyor farkındayım ancak insanoğlu zaten etkilenmeye müsait bir yapıda ve zaten günlük hayatımızda pek çok şeyin etkisi altındayız. Bizi etkilemeye çalışan onca mal/hizmet/insan faktörü içinde sanırım en masumu yine sinema oluyor bu durumda...
İzlediğimiz/yaşadığımız bu sanal deneyimler belki de bunları gerçek hayatta yaşamak zahmetinden kurtarıyor bizi… ya da yaşama hatasından. Bazen de özendiriyor, teşvik ediyor, yaşamaya davet ediyor bizi. Dediğim gibi, sinemanın bizim üzerimizde bizim de sinemanın üzerinde büyük bir etkisi var.
Sinemanın insan ve toplum yaşamı üzerinde gerçekten büyük bir etkisi var. Aynı şekilde insan ve toplumsal hayatın da sinema üzerinde.
Bu aslında “yumurta ve tavuk” hikayesiyle aynı; iki açıdan da doğru. Hayatımızda yer alan iyi/kötü her şey sinema için bir malzeme. Sinema bu malzemeyi alıp bize geri izletiyor. Yani aslında biz zaten gördüğümüz/oynadığımız bir filmi tekrar izliyoruz. Kulağa pek hoş gelmiyor değil mi?
Peki o zaman neden bunu yapmaya devam ediyoruz? Neden cebimizdeki parayı filmlere yatırmaya, sinema önlerinde kuyruklarda beklemeye, bu endüstriyi doğumhane önünde çocuğumuzu bekler gibi takip etmeye devam ediyoruz?
Belki de bunun cevabı sinemanın bize bir kokteyl sunması. Ortalama bir insan hayatında acı - tatlı belli deneyimleri, duyguları yaşar. Birbirimize çok benzediğimiz edebiyatını bilirsiniz. “İnsanlar birbirine benzer” başlıklı genellemelerin içini istediğiniz kadar doldurabilirsiniz. Çoğu da garip şekilde doğrudur. Yani hakikaten dünyanın iki ucunda yaşayan iki ademoğlu çoğu yönden birbirine benzer (tabi iki örneğimizin de erkek ya da her ikisini de kadın olduğunu varsayıyorum. Diğer şık apayrı bir alem).
Ancak aslında biz, bir o kadar da çeşitli, farklı hayatlar yaşayan farklı karakterleriz. Zaten robotik bir hayat yaşamıyor oluşumuz, medeniyetimizin sürekli çalkantılar yaşaması, ne kadar durağanlıktan uzak, gelişmeye ve yeniliklere açık bir canlı türü olduğumuzu göstermiyor mu? Örneğin maymunlar aleminde son 50 yıl’da yaşanmış büyük bir toplumsal olaydan söz edebilir miyiz?
İşte gerek toplum gerekse bireysel yaşantımızdaki bu çeşitlilik, bu zenginlik eğlence endüstrisinin başlıca beslenme kaynağı; sinema da buna dahil.
Bu işin izleyiciyi ilgilendiren yönü ise, izlediğimiz her filmle yaşamadığımız deneyimleri (sanal da olsa) yaşıyor olmamızdır. Bu sanal deneyim bizi hayatımızı sorgulamaya yöneltir. Kararlarımızı, fikirlerimizi, inançlarımızı… Bu kulağa pek sağlıklı bir durum gibi gelmiyor farkındayım ancak insanoğlu zaten etkilenmeye müsait bir yapıda ve zaten günlük hayatımızda pek çok şeyin etkisi altındayız. Bizi etkilemeye çalışan onca mal/hizmet/insan faktörü içinde sanırım en masumu yine sinema oluyor bu durumda...
İzlediğimiz/yaşadığımız bu sanal deneyimler belki de bunları gerçek hayatta yaşamak zahmetinden kurtarıyor bizi… ya da yaşama hatasından. Bazen de özendiriyor, teşvik ediyor, yaşamaya davet ediyor bizi. Dediğim gibi, sinemanın bizim üzerimizde bizim de sinemanın üzerinde büyük bir etkisi var.
Comments