Skip to main content

Film Müziğinde Mark Isham Faktörü

Isham’ı ilk kez, Sovyetlerin Afganistan’ı işgali sırasında Afganistan’da yolunu kaybeden bir T-55 Sovyet tankının ve mürettebatının hikayesini anlatan 1988 tarihli The Beast of War filminin soundtrackleriyle tanıdım.

Otostopçu (The Hitcher), Robert Harmon imzalı 1986 yapımı bir gerilim filmi. Hatta kimilerine göre gelmiş geçmiş en iyi gerilim filmlerinden biri. Bu efsane olmuş yapım 2007 yılında Dave Meyers tarafından yeniden çekildi ancak ilkinin verdiği zevkin yanında bu kapuska gibi kalıyordu ki bu da ayrı mesele.

Otostopçunun bu denli başarılı olmasında birçok neden var kuşkusuz. Bunların başında Rutger Hauer'ın muhteşem John Ryder performansı, filmin psikolojik gerilim temasına uyan o ağır ilerleyişi ve daha birçok etmeni sayabiliriz.

Ancak burada bahsedeceğim şey, bunların içinde bana göre en fazla öne çıkanı, tüm bu unsurların hepsini destekleyip onlarında gözümüze daha da güzel görünmesini sağlayanı; filmin soundtrackleri olacak.

Mark Isham Faktörü… Aslında Mark Isham’la(1) ilk tanışmam bu filmle olmamıştı. Isham’ı ilk kez, Sovyetlerin Afganistan’ı işgali sırasında Afganistan’da yolunu kaybeden bir T-55 Sovyet tankının ve mürettebatının hikayesini anlatan 88 tarihli The Beast of War(2) filminin soundtrackleriyle tanıdım.

Lise yıllarımda seyrettiğim bu film, bir filmde soundtracklere ilk kez ciddi anlamda dikkat etmeye başladığım filmlerden biri olmuştu. Tabi o dönemde film müziği, film müziğinin albümünün satılması gibi şeyleri de yeni yeni öğrenmeye başlamıştım. Bu arada 1993 ya da 94’te aldığım Goran Bregovic’in Arizona Dream kaseti (o zaman kaset alıyorduk) aldığım ilk film müziği albümüdür.

Her neyse, The Beast of War’da Afgan topraklarının zor koşulları, insanların bir yandan işgalle bir yandan yoklukla savaşmaları ama küçük mutluluklarla da yetinip hayatı olduğu gibi kabul edebilmeleri hem görüntülerle hem de Mark Isham’ın o muhteşem besteleriyle zihnime kazınmıştı.
Isham New York doğumlu bir kompozitör. Müzisyen bir anne ve babanın çocuğu olan bu üretken sanatçı 100’ün üzerinde yapımın müziklerine imza attı.

Çalışmalarıyla Golden Globe, Emmy, Grammy, Oscar dahil neredeyse tüm saygın ödülleri kazandı. Ancak Isham’ın bana göre başyapıtı, 1986 tarihli Otostopçu (The Hitcher) filmi için bestelediği soundtrack albümüdür(3).

Çölün ıssız, izole edilmiş atmosferinde adeta gerçek üstü bir dünyada yaşıyor gibisinizdir. Zaman bile yavaş ilerliyor gibidir. Ancak bu yalnızlık ortamında bile yalnız olmadığınızı anladığınızda, peşinizdeki tehlikeyi fark ettiğinizde önce bunun gerçek olduğuna inandırmaya çalışırsınız kendinizi. Bu kabullenme sürecinin ardından da hayatta kalma içgüdüleriniz devreye girer. Kendi hayatınız için mücadele etmeye başlarsınız. Bu arada küçük bir sorun vardır. Hayatınıza kasteden kişi kendi hayatı konusunda hiçte endişeli değildir. Bu tuhaf rahatlığı onu güçlü kılar ve kurbanlarından hep bir adım önde olmasını sağlar.

John Ryder’ın sabıka kaydı yoktur. Ehliyeti, kimliği, sigorta numarası, hakkında hiçbir kayıt yoktur... Adeta bir hayalet gibidir. Ryder inatla ve ısrarla Jim’i takip edip onu öldürmeye çalışır. Peki neden? İşte bu bir muammadır…

Isham çölün ıssızlığını, zamanın yavaş geçiyormuş yanılsamasını albümde başarıyla vermiştir. Ortaya çıkan iş o denli başarılı ki filmi izlememiş olsanız da, evinizde tek başına açıp dinlemeye başladığınızda o atmosferin içine giriyorsunuz. Temponun arttığı sahnelerde müzikte kalp atışlarınızı artıracak tonlara bürünüyor.

The Hitcher – Soundtrack Albümü 
1. Headlights/Main Title
2. The Chosen
3. Keys
4. Dust and Gasoline
5. Dream
6. Dogs
7. Suicide
8. Gun
9. Cars and Helicopters
10. Motel
11. Transfer
12. Endgame
13. Guards and Cards
14. The Hitcher End Credits

Ve filmin finali…
Unutulmaz final sahnesinde Jim, John Ryder’la (ve korkularıyla) yüzleşme cesaretini gösterirken biz de albümün final parçası The Hitcher End Credits’le bunu büyülenmiş gibi izliyoruz. Bu sahne ve bu parçada tekinsizlik, yalnızlık, çaresizlik, rahatlama, hala olanı biteni anlamaya çalışma, kısaca benzer durumda sıradan bir insanın hissedeceği tüm duyguları içimizde hissediyoruz.

Mark Isham’ın müziklerini dikkatle takip etmenizi öneririm.

Kaynak:
http://www.imdb.com/title/tt0094716 (3)
http://www.soundtrack.net/albums/database/?id=1971

Comments

Popular posts from this blog

KitKat Japonya’da Neden Bir Numara?

KitKat Japonya’da piyasaya sürüldüğünde Japonlar hemen birşey farketti; “Kitto Katsu”  Japonlar ya da genel olarak Uzakdoğu toplumları uğur, uğursuzluk, lanet konularında hassaslar. Örneğin “4” sayısı. Herhalde Asya kültüründeki en talihsiz sayı 4 . Okunuşu, “si” şeklindedir ve “ölüm” anlamına gelen “şı”ya benzer. Bunun yanında “8” (hachi) sayısı, zenginlik, servet anlamına gelen Çince sözcüğe benzerliğinden dolayı Asya kültürü’nde en sevilen sayıdır . Pekin Yaz Olimpiyatları’nın açılış tarihini hatırlayan var mı? Söyleyelim; 08.08.08 ’de saat tam 08.08.08 ’de. Bu işin avantajları da yok değil. Örneğin Nestle ’nin KitKat çikolatası’nın Japonya’da en çok tercih edilen çikolatalardan biri olduğunu biliyor muydunuz? Bunun nedeni, çikolatanın isminden dolayı uğur getirdiğine inanılması. KitKat Japonya’da piyasaya sürüldüğünde insanlar hemen birşey farketti. Çikolata’nın ismi “Daima kazan!” anlamına gelen Japonca “Kitto Katsu” sözcüğüne benziyordu. Zamanla öğrenciler arasında,

Nasuh Mahruki Ne Demek?

Nasuh Mahruki’yi herkes az çok tanır; ünlü dağcımız, doğa sporları uzmanı ve AKUT’un kurucusu. Geçen gün İKÜ Önder Öztunalı salonunda bir seminer verdi Mahruki. Semineri İKÜ Etkili İletişim Kulübü oranize etti. Caner, Ecem ve Recep’i kutluyorum, bu kulüp harika iş çıkarıyor. Bunun faydasını ileride görecekler.  Mahruki yeni çıkan kitabını (Kendi Everestinize Tırmanın) da anlattı seminerde, hatta seminerin içeriği de büyük oranda  kitaptandı sanırım. Peki ne anlattı Mahruki? …Şeeey güzel bir soru, çünkü not alsam bile bazı yerlerde anlamakta zorlandım. Mahruki iyi bir dağcı olabilir ama iyi bir anlatıcı olmadığı kesin. Salondaki gençlerin gözlerinin kapanmasını engelleyen yegane şey Mahruki’nin ünü ve sunumunda yer alan dağda bayırda çekilmiş gerçek aktüel görüntülerden oluşan videolardı. Hitabet konusunda çalışması gerek. Şöyle bir etrafıma bakındığımda salonu dolduran gençlerden not tutan kimse göremedim. Herkes sadece izledi. Oysa arada not da alsalar ne güzel olurdu değil mi

Corona En Güzel Nasıl İçilir? - How to Drink Corona?

Corona, bizde pek yaygın tüketilmese de dünya çapında epey hayranı olan bir bira markası. Corona’nın bu kadar sevilen ve ünlü olmasının sebeplerinden biri de içim şekli. Corona is a beer brand that has many fans around the world, although it is not widely consumed in our country. One of the reasons why Corona is so popular and famous is the way I drink. Corona, sıkılıp şişenin ağzından içine tıkılan bir parça limonla içilen; yani böyle bir içme ritüeli olan bir bira. Elbette normal de içebilirsiniz ama Corona’yı Corona yapan onun böyle içiliyor olması.  Corona, a piece of lemon that is squeezed and clicked from the mouth of the bottle; that is, a beer with such a drinking ritual. Of course, you can also drink normally, but that's what makes Corona Corona so. Peki bu ritüel nereden geliyor? Bu, Latin kültürüne özel, biranın tadını güzelleştirdiğine inanılan bir ritüel olup, dünyaya böyle yayılmış olabilir mi? So where does this ritual come from? This is a ritual specia