Skip to main content

Posts

Bu Sıcaklar ve Benim Emektar Ford

Günlerden cumartesi. Vakit öğleden sonra ve sıcaklık herhalde cehennemden bir iki derece düşük. Yanımda Gülnur, arabamla çevre yolundan Eyüp'e gidiyoruz. Klima küfül küfül esiyor, müzik dinliyor muhabbet ediyoruz. Sonra klima duruyor önce. Ne olduğunu anlamaya çalışırken akü uyarı işareti çıkıyor ekranda. Bir yandan araç kullanıyor bir yandan da sorunu anlayıp çözmeye çalışıyorum. Klima durunca, camlarda kapalı olduğundan içerisi ekmek fırınına dönüyor tabi. Gülnur camları açıyor, ben hala sorunu anlamaya çalışıyorum. Sonra hidrolik direksiyon gidiyor. Bir an, eski bir Ford kamyonunda oturmuş, o kazık gibi direksiyonu kontrol etmeye çalışan geçmiş zaman kamyon şöförleri geliyor aklıma. (Bu arada arabam da Ford). Hidrolik olmayan bir direksiyonun ne kadar tehlikeli olduğunu hatırlıyorum ve hız kesiyorum. Zor bela Eyüp'e ulaşıyorum ve Eyüp Sultan'ın hemen yanındaki büyük, açık otopark'a giriyorum. İşte tam bu noktada, şu muhteşem hayatımın en kabus günlerinden bir

Üniversite Tanıtım Günleri

Pekçok üniversitede olduğu gibi bizde de Tanıtım Günleri başladı. Üniversite tanıtım günleri, üniversite tercihi yapacak öğrenciler için çok önemli. Çünkü bu günlerde girmeyi istedikleri okulları tek tek dolaşıp, bölümler, fakülteler, okulun imkanları hakkında bilgi alabiliyorlar. Velileri için de çok önemli çünkü onlarda çocuklarının nerelerde okuyabileceğini görüyorlar. Ayrıca okul ücretleri hakkında, yurtlar ,  ödeme kolaylıkları hakkında yetkililerden bilgi alıyorlar. Peki İstanbul Kültür Üniversitesi'nde biz ne yapıyoruz? Öncelikle " Öğrenci Adayları " sayfamızı baştan aşağıya yeniledik. Sevimli, kıpır kıpır, cillop gibi yeni bir sayfa hazırladı Bilgi İşlem. Ardından Kurumsal İletişim önderliğinde içeriği güzelce dolduruldu (ya da yenilenip güncellendi). Bu işin önemli kısımlarından biri online medya çünkü gençler artık en çok web'i takip ediyor, bilgileri de oradan alıyor... ya da alamıyor. Yani yeterince iyi bir web sayfanız yoksa bilgi falan alamıyorla

YKM'de Alışveriş Macerası

Geçenlerde Gülnur'la İstanbul Cevahir'deki YKM'den alışveriş yaptık. Biraz uzun sürdü açıkcası. Gezdik, dolaştık (zaten bayanlar gezmek için yaratılmışlar. Onlar, erkeklerde olmayan "dolaşma" genine sahipler). Hal böyle olunca yorulduk tabi. Yine de istediğimiz gibi bir alışveriş oldu sonuçta. Neyse, kasaya geldik ki acayip bir sıra. Kasadaki kasiyer kız da (ismini vermeyeyim şimdi) yorgunluktan bunalmış, yüzü düşmüş halde (yok muydu bir yardımcı bilemiyorum şimdi) hizmet vermek için "çabalıyordu". Ha, bir de kasalardan biri arızalıydı sanırım, o yüzden üç değil iki kasadan fatura kesilebiliyordu, yani ne alakası var derseniz bilmiyorum işte olanı anlatıyorum. Ne diyordum, hah "çabalıyordu" diyordum. Tabi o haldeki biri müşterilere nasıl düzgün hizmet verebilirse o kadar işte. Kızımız, aldığımız kravatları dürerek çantaya tıkıştırmaya kalkınca Gülnur "Onları bir kutuya koyamaz mısınız?" dedi. Bizim için maraton koşamaz mısınız? di

Kurum içi İletişim

3 Temmuz Cumartesi günü, 1-0 Eğitim Ajansının davetlisi olarak İTÜ Gümüşsuyu kampüsündeydim. Halkla İlişkiler konusunda eğitim alan öğrencilere "Kurum içi İletişim" konusunda bir konuşma yaptım. Öğrenci profili ağırlıklı olarak çalışan insanlardan oluşuyordu. Bir şey daha; eğitim alanların çoğu Halkla ilişkiler işinde olan ya da PR ajansında çalışan insanlar değildi. Çok farklı işlerde çalışan, farklı alanlarda uzmanlaşmış insanlardan oluşuyordu katılımcı profili. İnsanların uzmanlık alanları dışında farklı konularda kendilerini geliştirmek istemeleri çok önemli. Tabi iletişimle ilgili konular aslında herkes için gerekli ve öğrenilmesi şart konular. Sonuçta çalıştığımız ortamlarda (ister çalışan ister idareci/yönetici olun), doğru iletişim çalışmalarıyla hem kendimizin hem de arkadaşlarımızın verimliliğini kolayca artırabiliriz. Sadece ne yapılması gerektiğini bilmek ve biraz da özverili çalışmak yeterli. Kurum içi İletişim konularına verilecek önem, bu konuda alına

İKÜ: Tercih Edilecek 5 Üniversiteden Biri

Realta Danışmanlık önemli bir araştırmaya imza atmış. Bloomberg Business Week dergisinde yayınlanan araştırma, üniversite öğrencilerinin çeşitli konulardaki görüşlerini içeriyor. Çalışmanın bir kısmı “Türkiye’nin En Gözde Şirketleri 2010” başlığını taşıyor. Burada, öğrenciler en çok çalışmak istedikleri şirketleri değerlendirmişler. Çalışmanın diğer ayağında ise öğrenciler kendi okullarını değerlendirmişler. 98 üniversiteden 13 bin 852 öğrenci katılmış bu araştırmaya. Veee... İstanbul Kültür Üniversitesi en çok puan alan okullar arasında 5. sırada.  Öğrencilerin okullarından memnun olmaları demek daha iyi eğitim almalarını sağlar. Nasıl mı? Memnun olduğunuz bir yerde daha verimli ve başarılı olursunuz. İster işyeri ister okul olsun. Beğenmediğiniz yer ise mapus gibi gelir. Öğrencilerin kurumdan memnun olmaları, aldıkları eğitime daha fazla önem vermelerini sağlayacak; bu da onların daha iyi yetişmiş olarak piyasaya girmelerini sağlayacak. Elbette yetişmiş olmanın başka kriterleri

Teknolojiye mi Erişiyoruz Teknoloji mi Bize Erişiyor?

Geçenlerde malum İsrail krizi çıktı. Olay, sabah ulusal medyalarda ve networklerde duyuruldu. Öğleden sonra heryerde Filistin bayrağı satan işportacılar vardı. Bunlar nezaman duydu, takip etti de hangi arada gidip bayrakları bastırdılar... Demek işportacısına kadar teknolojiyi ve gelişmeleri takip ediyoruz ve ona erişiyoruz. Öyle mi acaba? Yoksa teknoloji mi bize erişiyor? Aslına bakarsanız artık hayatımızın bir parçası haline gelmiş teknolojik araçlar sayesinde bilgi bize erişiyor. (Biz istesek de istemesek de) Basit bir cep telefonu bile bir süre gerekli gereksiz bilginin anında size ulaşmasını sağlıyor. Üstelik olay sadece cep telefonu da değil. Çeşitli display cihazlar, otobüste, metroda sürekli bizi bilgi bombarımanına tutuyor. Mobil teknoloji daha da kişiselleşecek. O zaman bir dükkanın önünden geçerken (örneğin iç giyim) size uygun ürünlerin reklamı anında telefonunuza gelecek. Bunlar sadece başlangıç tabi. Ama tam bu noktada başka bir sorun başlıyor. Teknoloji bize "i

Yazılı Medya Nasıl Evrilecek?

Yazılı medya'da yaşanacak devrimde asıl eşik, "malzeme"nin değişmesi, yani kağıdın ortadan kalkması olacak. Yazılı medya en büyük gücünü ucuz maliyetinden alıyor. Elimizde tuttuğumuz bir gazetenin maliyeti yaklaşık 45 Kr. ve kağıdın yerini doldurabilecek daha ucuz bir malzeme yok. Alıyoruz, katlaya kırıştıra okuyoruz, işimiz bitince de çöpe atıyoruz. Neden atmayalım ki? Kaç paralık şey zaten... Ancak aynısını I-Pod, I-Ped ya da cep telefonumuza yapamayız çünkü onlar 1 TL'dan azıcık daha pahalı. Leman yayınlarından Ayhan Düz'le bir gazetenin 45 Kr olan ortalama maliyetini hesaplamıştık. Amortismanlar, basım, dağıtım vb. tüm giderleri dahil ederseniz işletme maliyeti belki daha bile fazla). Yine de en ucuz medya yazılı medya. Ancak bir süre sonra plastik/silikon bazlı gazete kağıdı kadar ince ancak veri de iletebilen materyaller ortaya çıkacak. Bunlar şu anda zaten var, laboratuar ortamlarında deneyleri yapılıyor ancak bunun endüstri olması (ya da diğer b