Skip to main content

Posts

Yazılı Medya Nasıl Evrilecek?

Yazılı medya'da yaşanacak devrimde asıl eşik, "malzeme"nin değişmesi, yani kağıdın ortadan kalkması olacak. Yazılı medya en büyük gücünü ucuz maliyetinden alıyor. Elimizde tuttuğumuz bir gazetenin maliyeti yaklaşık 45 Kr. ve kağıdın yerini doldurabilecek daha ucuz bir malzeme yok. Alıyoruz, katlaya kırıştıra okuyoruz, işimiz bitince de çöpe atıyoruz. Neden atmayalım ki? Kaç paralık şey zaten... Ancak aynısını I-Pod, I-Ped ya da cep telefonumuza yapamayız çünkü onlar 1 TL'dan azıcık daha pahalı. Leman yayınlarından Ayhan Düz'le bir gazetenin 45 Kr olan ortalama maliyetini hesaplamıştık. Amortismanlar, basım, dağıtım vb. tüm giderleri dahil ederseniz işletme maliyeti belki daha bile fazla). Yine de en ucuz medya yazılı medya. Ancak bir süre sonra plastik/silikon bazlı gazete kağıdı kadar ince ancak veri de iletebilen materyaller ortaya çıkacak. Bunlar şu anda zaten var, laboratuar ortamlarında deneyleri yapılıyor ancak bunun endüstri olması (ya da diğer b...

Ben Seni Kullanabilme İhtimaline Aşığım Ya da Medya'nın Geleceği

Medya araçları yok olur mu? Örneğin yazılı medya. On sene sonra basılı/yazılı medya göremeyecek miyiz? Şu sıralar en çok konuşulan şeylerden biri de bu, yani yazılı medya ya da konvansiyonel medyanın geleceği. Herkes sanki bir garezi varmış gibi yazılı medya öldü, ölüyor, ölecek diye ayağa kalkmış durumda. Bu ilginç bir durum aslında. Yani buna ağlayan, üzülen pek yok da daha çok gizlen(e)meyen bir heyecanla herkes "yazılı medya" bitiyor diye gözleini belerte belerte konuşuyor. Neden peki? İnsanlar bu kadar mı bıktı yazılı medyadan da interaktif medyanın gelişine ve gelişimine bu kadar seviniyor? Ya da soru belkide şu olmalı; yazılı medya (-ki bu metinde artık konvansiyonel medya olarak anılacaktır) insanları niye bu kadar bunalttı? Bunun alternatif önermesi de şu; online medya'nın gelişi niye bu kadar sevindirici? Evet online medya'da hareket kabiliyeti, özgürlük vs. var, iyi de bu özellikleri kaç kişi kullanıyor? Yani etrafıma bakıyorumda (-ki etrafım bayağı...

Konferanslar, Seminerler, Toplantılar

Bugün gündem yoğun. Dünya'da ve Türkiye'de Ceza Hukuku Reformları Kongresi Ataköy Yerleşkesi Önder Öztunalı Konferans Salonu'nda başladı. Basın'ın yine yoğun ilgisi var. Yerli, yabancı birsürü hukukçu burada. Ek olarak öğleden sonrayı mobil pazarlama /iletişim konulu toplantılarına ayıracağım. Bu arada 2 haziran'da MyNet'in çok güzel bir konferansı var; Global Trendler ve İnteraktif Dünyaya Yaratıcı Bakış. İşte konuklar ve konular; * İnteraktif Dünyaya Yaratıcı Bakış - Nils Müller (TrendOne) * Global Trendler - Sven Tollmien. Bir aksilik olmazsa mutlaka katılmaya çalışacağım buna. Bu aralar okuduğum en ilginç kitaplardan biri "Gelecek Dosyaları". Richard Watson'ın kitabı önümüzdeki 50 yılda neler olacağı üzerine güzel bir beyin cimnastiği. Kitap, bazıları ilginç bazıları kışkırtıcı tahminlerle dolu. İşte bazı başlıklar; • Gelecekte niçin uzun banyo yapacağız? • Orta Doğu, tüm dünyayı dize mi getirecek? • Makineler, insanların yerini alabi...

Vallahi Öyleydi...

Kendi kültür ve tarihi hakkında doğru dürüst bilgisi olmayıp yine de kitaplarında hep bu kültürel ve tarihi motifleri anlatan (bazen de gerçek yaşamında bu konularda konuşur) bir yazardır Orhan Pamuk. O yüzdendir ki kitaplarına hiç ısınamadım. (Eğer doğruysa) İlber Ortaylı'nın bir tespiti var, bunu Facebook'ta gördüm; Başlık şu; "İlber ORTAYLI' nın Orhan Pamuğa cevabı" Orhan Pamuk un bir kitabında "imam ikindi namazı saatinde caminin balkonuna çıkarak ikindi ezanını okudu" şeklinde bir cümle geçmesi üzerine ilber Hoca orhana şöyle ayar vermiştir; 1. namazın saati olmaz vakti olur. saat ve vakit ayrı kavramlardır. 2. Minarenin balkonu olmaz şerefesi olur. üstelik ezan şerefeye çıkarak değil içeriden okunur. 3. Ezanı imam değil müezzin okur. Ortaya çıkan sonuç şu olmalıdır ki; toplumunun alışkanlık ve kültüründen haberi olmayan bir yazarın doğru eserler ortaya koymuş olması nobel almış bile olsa mümkün değildir. Şimdi yukarıdaki yazı (ya da sözl...

Yoğun İnteraktivite Semineri Part II

Unutmadan, Nihat Kahraman güzel bir chart gösterdi. Marka etrafında yaşanan internet medya planlaması hakkında. İçerik (süreç) şöyle işliyor; Brif doğrultusunda hedef ve site seçimi > Stratejik planlama ve satın alma > Kreatif yönetim ve operasyon > Ölçümleme ve optimizasyon. Yani süreç aslında kabaca böyle yaşanıyor. Ne kadar kolay değil mi? Ne dedi başka Kahraman? Bir önceki kampanyanın incelenmesi, rakiplerin konumunun göz önünde bulundurulması, hedef kitlenin analiz edilmesi, sektörel verilerin takibi, sitelerin hangi sayfalarında yer almanızın iyi olacağı, o sayfada hangi reklam formatının daha ilgi çektiği, zaman belirlemesi (örneğin spor siteleri hafta sonları daha aktif vb.) gibi konularda diğer önemli ve göz önünde bulundurulması gereken konular. ProAd'den Ziya Alemdar sahne aldı. Şimdi, o Nihat'tan öncemiydi sonramıydı hatırlamıyorum. Neyse Alemdar'da ölçümeleme üzerinde durdu. Yani "neyi ölçeceğiz?" sorusunu üzerinde. Gösterim mi? Tıklam...

Yoğun İnteraktif Bir Seminer

Yoğun İnteraktivite semineri, 6 Mayıs perşembe günü IAB Turkiye'nin katkılarıyla Denizbank -Deniz Akademi binasında gerçekleştirildi. İşte seminer'den notlar; Açılış konuşmasını IAB'den Levent Erden yaptı. Adamın gerçekten güzel bir ses tonu var. Öyle dolunca dinlemek keyifli oluyor tabi. Gel gör ki iki lafından biri "saçma sapan"dı. Reklam ajanslarına giydirdi, ölçümlemeye giydirdi, ölçüm yapana giydirdi, herkese bir şekilde giydirdi. Bu "saçma sapan" tavrı olmasa dinlenesi bir adamdı bence. Gelelim söylediklerine; Türkiye'de 21 milyon tekil internet erişimi var. Biliyorsunuz Facebook'un amiral gemilerinden biri Türkiye ve 18 milyon Türk Facebook'ta. Peki neden bu insanlar iletişim için burayı tercih ediyor? (Bu soruyu Erden mi sordu yoksa benim mi aklıma geldi de yazdım hatılamıyorum. Zekice bir soru... Kesin o sormuştur.) Pazarlama strateji'dir. Strateji de total düşünülmesi gereken bir şeydir. (Tamam, birebir söylenenleri yazmad...

Online Oyun Pazarı

WEBRAZZİ GÜNDEM toplantılarının bugünkü konusu "ONLINE OYUN"du. Ne notlar aldık bir bakalım; Kıvan Odabaşı'nın sunumundan aldığım notlar; Düzenli internet kullanıcıları içinde online oyun oynayanların oranı %69. Burada ana kitle 15-24 yaş erkek güruhu. (%61). Türkiye gerçeği; OKEY (Bu iyiydi işte. İkinci sırada da tavla geliyordur eminim... Hoş tavla deyip geçiyoruz da bin yıldan eski bir tarihe sahip :) Sonra Nils Holger Henning sahne aldı. Kısa zamanda nasıl büyüdüklerini anlattı.Browser bazlı oyunların install, download vb. gereksinimleri olmadığı için yani lowest barrier özelliğinden dolayı daha tercih edilir oluşundan bahsetti. (Bu arada Nils'in sunumunda RTL 2'nin logosunu gördüm, resmen bayıldım. Logo bu'dur işte) Online oyun pazarı bugün 12 milyar dolarlık bir pazarmış (eğer yanlış anlamadıysam.) Alper Akcan sahne aldı ve Mikro Ödeme ile oluşan ekonomiden bahsetti. Açıkcası mobil bazlı ödeme sistemleri çok hoşuma gitti. Tekil girişimciler için so...