Pudovkin, film için kullanılan “çevirmek” terimini şiddetle reddeder ve bu kelimenin sinema terminolojisinden çıkarılması gerektiğini savunur.
Pudovkin’e göre sinema sanatının temeli kurgu’dur.(1)
Aslına baktığımızda kurgunun pek çok sinemacı için ne kadar önemi olduğunu görebiliriz. Yönetmen bir sahneyi çekerken bir görüntüyü asıl amacının dışında, hayalindeki imgeyi yansıtmak üzere kurgulayarak kullanır. Böylece görünenin ötesinde farklı anlamlar objeye, görüntülere yüklenmiş olur. Bu bazen çekimden sonra kurgu masasında da yapılan bir anlatım biçimidir.
Birçok sinemacı çekim süreci istediği gibi gitmesine rağmen kurgu masasında hayalindeki eserden uzaklaşmış ve hedeflediği sonucu alamamıştır. Kurgu masasında başta önemli olarak kabul edilen birçok sahne kesilip atılmış, önceden öngörülemeyen birçok sahne birleşimi yaşanmış ve sonuçta da ortaya neredeyse çekimden bile farklı eserler çıktığı olmuştur.
Pudovkine göre film çevrilmez “kurulur.” Bu konuda şöyle bir yaklaşımı örnek gösterir; Kayın ağacını ele alalım. Kayın ağacı tek başına çıplak ve kısır anlamlı bir kelimedir. Bir yazarın “kayın ağacı” kelimesini kullanması gerekiyorsa onu bir cümle içinde kullanır. Diğer kelimeler birlikte kullanılan kayın ağacı, örneğin; “Yaşlı kayın ağacının doyurucu ve geniş gölgesi” gibi bir cümleyle yaşam bulur. Burada sanat basit bir kelimeye derinlik, yaşam ve gerçeklik katmıştır.
İşte sinemada da durum böyledir. Salt kamerayla çekilmiş bir eşya hareket halinde olsa bile tek başına bir anlam taşımayan salt fotoğrafik bir görüntüden öteye gitmez. Oysa diğer görüntüler ve görsel malzemelerle birlikte kurgulandığında bir bütünün parçası haline gelir; anlam kazanır. Sanatçıya göre kurgu temel yaratıcı güçtür. Onun sayesinde ölü fotoğraflar (görüntüler) canlı sinematik bir biçim kazanırlar.(2)
Kurgu konusu az önce de söylediğim gibi çoğu yönetmenin önem verdiği bir konudur. Birçok büyük yönetmenin sürekli çalıştığı kurgucuları vardır çünkü büyük yönetmenler belirli anlatım tarzlarıyla varlıklarını kanıtlamış ve endüstride yer edinmiş kimselerdir.
İlgili ve biraz da dikkatli bir izleyicinin bir filme girdiğini düşünün. Film hakkında hiçbir malumatı yok. Biraz izledikten sonra “Bu film şunun filmi” diyerek filmin kime ait olduğunu söyleyebilir. İşte bunun sebebi filmin yönetmenin kişiliğini yansıtmasıdır -ki bunda en büyük etmen kurgu masasında şekillenen, son halini alan filmdir. Büyük yönetmenler kendilerini, tarzlarını bilen ve ona göre önündeki filmi kurgulayan insanlarla yani genelde hep aynı kurgucularla çalışmak isterler. Bu, riske atılamayacak denli önemli bir konudur çünkü.
Aslında en büyük kurgu ustaları romancılardır. Bazen bir romanı elimize alır ve bir solukta okuruz. Adeta hikayenin içine girer, gerçek dünyadan kopar ve hikayeyi yaşarız. Elimizden bir türlü bırakamadığımız o romanın yazarı, anlatımdaki bu başarının ardındaki kurgucudur aynı zamanda.
Kullanılan malzeme, malzemenin sunumu, olay akışı, birbiriyle ilişkisi, karakterlerin anlatımı, hikayenin gelişimi ve sonucu, hep kurgucunun/yazarın kurgusal başarısıdır. Baktığımız zaman film, görüntülerden oluşan bir çorba gibidir. Tekrar çekimler, birbiriyle bağlantılı ya da bağlantısız sahneler, elde metrelerce film demektir. Tüm bunların ayıklandığı, bir araya getirilip birleştirildi ve anlamlı bir bütün oluştuğu ortam kurgu masası ortamıdır.
Yaratım sürecinde kurgunun kullanımına dönecek olursak; Pudovkin’in Sen Petersburg’un Sonu filminde bir patlama sahnesi vardır. Yönetmen bu sahne için önce yere büyük miktarda patlayıcı gömdürür. Bunları patlatır ve o korkunç patlamayı filme çeker. Ancak sonuç onu bir türlü tatmin etmez. Yavan ve ölü bulur. Bunun üzerine sahneyi tekrar çekmeye karar verir ancak bu kez daha farklı bir şekilde;
Önce bir duman makinesi getirtir. Ardından o zamanlar fotoğraf makilerinin flash’larında kullanılan magnezyum parlamalarının kısa çekimlerini kullanır. Bu arada aydınlık ve karanlığı ritmik bir şekilde kullanarak görüntüye ekler. Bunların tam ortasına da aydınlık ve gölgeleriyle tam işine yarayacak nitelikte daha önceden çekilmiş bir ırmak görüntüsünü ekler.
Sonuçta istediği etkiye ulaştığına inanan, tatmin olan yönetmen görüntüyü kullanır; üstelik burada yani patlama sahnesinde gerçek bir patlamada kullanılan hiçbir öğe yoktur. Sanatçının savunduğu gibi kurgu burada filmsel gerçeğin yaratım gücü olmuştur. Doğa, obje kurgunun üzerinde çalıştığı ham maddedir. Manipüle edilebilen, birbirinin yerine geçebilen, değiştirilebilen bir hammadde.
Kaynak
(1) Sinemanın Temel İlkeleri, Nijat Özön, İstanbul Haziran 1966. S15
(2) A.g.e. S.18
KitKat Japonya’da piyasaya sürüldüğünde Japonlar hemen birşey farketti; “Kitto Katsu” Japonlar ya da genel olarak Uzakdoğu toplumları uğur, uğursuzluk, lanet konularında hassaslar. Örneğin “4” sayısı. Herhalde Asya kültüründeki en talihsiz sayı 4 . Okunuşu, “si” şeklindedir ve “ölüm” anlamına gelen “şı”ya benzer. Bunun yanında “8” (hachi) sayısı, zenginlik, servet anlamına gelen Çince sözcüğe benzerliğinden dolayı Asya kültürü’nde en sevilen sayıdır . Pekin Yaz Olimpiyatları’nın açılış tarihini hatırlayan var mı? Söyleyelim; 08.08.08 ’de saat tam 08.08.08 ’de. Bu işin avantajları da yok değil. Örneğin Nestle ’nin KitKat çikolatası’nın Japonya’da en çok tercih edilen çikolatalardan biri olduğunu biliyor muydunuz? Bunun nedeni, çikolatanın isminden dolayı uğur getirdiğine inanılması. KitKat Japonya’da piyasaya sürüldüğünde insanlar hemen birşey farketti. Çikolata’nın ismi “Daima kazan!” anlamına gelen Japonca “Kitto Katsu” sözcüğüne benziyordu. Zamanla öğrenciler arası...
Comments