Skip to main content

Yoğun İnteraktivite Semineri Part II

Unutmadan, Nihat Kahraman güzel bir chart gösterdi. Marka etrafında yaşanan internet medya planlaması hakkında. İçerik (süreç) şöyle işliyor;

Brif doğrultusunda hedef ve site seçimi > Stratejik planlama ve satın alma > Kreatif yönetim ve operasyon > Ölçümleme ve optimizasyon.

Yani süreç aslında kabaca böyle yaşanıyor. Ne kadar kolay değil mi? Ne dedi başka Kahraman? Bir önceki kampanyanın incelenmesi, rakiplerin konumunun göz önünde bulundurulması, hedef kitlenin analiz edilmesi, sektörel verilerin takibi, sitelerin hangi sayfalarında yer almanızın iyi olacağı, o sayfada hangi reklam formatının daha ilgi çektiği, zaman belirlemesi (örneğin spor siteleri hafta sonları daha aktif vb.) gibi konularda diğer önemli ve göz önünde bulundurulması gereken konular.

ProAd'den Ziya Alemdar sahne aldı. Şimdi, o Nihat'tan öncemiydi sonramıydı hatırlamıyorum. Neyse Alemdar'da ölçümeleme üzerinde durdu. Yani "neyi ölçeceğiz?" sorusunu üzerinde. Gösterim mi? Tıklama mı? Sayfa'dan alınan kayıt mı? Sürecin satın alma'ya yönlendirme miktarı mı? Kampanya kurgusu hazırlanırken hangisinin önemli olduğuna karar verilmesi gerektiğini söyledi.

Kabaca şöyle düşünebilirsiniz; A sitesine reklam için x lira ödediniz. A sitesinden x kişi reklama tıklayıp sitenize gelmiş. Bu durumda A sitesinin size reklam maliyeti x kişi/x lira. Peki bu işe ne kadar bütçe ayırmalı ya da bunu neye göre belirlemeli? Affiliate Marketing - Gelir Paylaşımı yöntemi uygulanabilir. Nedir bu? Sitedeki banner'a tıklayıp/görüp gelen/kayıt yapan bir kişinin harcayacağı parayı hesaplayıp belli bir yüzdesini bu işe ayırmaya karar verebilirsiniz. Hesaplanabilir, savunulabilir mantıklı bir karar.

Bu arada Comscore'un bir araştırmasını hemen burada belirtelim; Araştırmaya göre tıklama olmasa bile insanlar banner'ı görüp başka bir şekilde siteyi ziyaret ediyorlar, yani sitenin trafiğini artırıyorlar (-ki banner'ın bir amacı da bu değil mi zaten? Milleti çekip trafiğinizi artırmak. Yani banner'a tıklamıyor ama yine de sayfanızı o an ya da daha sonra ziyaret ediyor.) Yani banner'a tıklanmasa bile onun yayınlanması marka bilinirliğini olumlu etkiliyor (Bilinç altında kalıyor işte bir şekilde).

Isobar Turkiye'den Zafer Özçelik sahne aldı. Online-offline entegrsyonundan bahsetti -ki bu üzerinde konuşulması gereken apayrı bir konu. Sonuçta offline ve online mecraların birbirilerini etkileme gibi özellikleri var.

%67.Offline kampanyaların online'a yansıma oranı.
%33. Online ararştırmanın offline satın almaya yönlendirme oranı. Kısacası offline ve online mecralar eğer akıllıca kullanılırsa -ki buna entegre pazarlama iletişimi diyoruz, reklam/satış/pazarlama vb. ortak amaçlara  yönelik daha etkili sonuçlar almak son derece kolay. Özçelik pazarlama iletişimini insan vücuduna benzetti. Çok doğru bir benzetme. 365 gün çalışır, öğrenir, ayrı işlevleri vardır ama birbiriyle etkileşim halindedir. Sadece biriyle hayatta kalınamaz vb. Yani bu süreç insan vücuduyla aynı çalışma sistematiğine sahip aslında.

Son olarak Panel gerçekleşti. Katılımcılar oturma düzenine göre Metin Salt, Yüce Zerey, Serdar Kuzuloğlu, Alemşah Öztürk, Özgür Alaz'dı. Uğur Şeker'de moderatördü. Tabi nasıl bir paneldi anlamadım. Herkes kalkıp (herkes derken Özgür ve Metin müstesna) getirdiği sunumu duvara yansıtıp kendi firma tanıtımlarını yaptılar. paneli seminerin "Başarılı Vaka Örnekleri" bölümüyle karıştırdılar sanırım. Normalde panelin konusu "Dijital trendler, trendlerin internet reklamcılığına yansımaları"ydı ama dediğim gibi konuşmacılar kendi firmalarıını anlatma yarışına girince süre böyle kaynadı.

Serdar Kuzuloğlu sakal bırakmış, biraz salmış vaziyetteydi. Zaten bu işleri bırakmaktan dem vurup durdu. Sanırım biraz bunalmış adamcağız; Allah kolaylıklar versin. Alemşah biraz Augmented Reality'den ve gümbür gümbür gelen mobil devriminden söz etti. (Mobil'de daha neler olacak, şaşacaksınız) Yüce Zerey Facebook'la ilgili güzel bir grafik sundu Grafik, bir Türk kullanıcının reflekslerini (ama sanırım başkaları da aşağı yukarı bizim gibidir) anlatıyordu. Yani "Like" severler, yorumcular, fotoğrafları takip edenler vb. Güzel bir çalışmaydı.

Bu arada millet konuşurken, Zerey oturduğe yerden Twitter'a birşeyler yazmakla da bayağı bir meşguldu. Tabi telefonun sinyali önündeki mikrofonu etkileyince tüm salon sürekli "dıttırı dıttırı" seslerini dinleyip durduk. Zerey'in ya kulakları ağır işitiyordu ki bu sesleri duymadı ya başkasından geldiğini falan sandı ya da kısaca iplemedi. O yazmaya çalışırken Özgür Alaz'da ona bir iki kez soru sormaya ve muhabbete dahil etmeye çalıştı ama Zerey onunla da hiç ilgilenmedi. Komikti... Özgür Alaz oldukça hevesle başladı panele. Yüzü gülüyordu, diğer konuşmacılarla muhabbet etmek, paylaşmak niyetindeydi ama ilerleyen dakikalarda baktı ki panel manel hak getire, onunda yüzü düştü biraz.

Son olarak, güzel bir paneldi. Emeği geçen herkesi kutluyor, teşekkür ediyorum. MyNet'ten Melda Mutçuoğlu'na ayrıca teşekkür ediyorum.

Comments

Popular posts from this blog

KitKat Japonya’da Neden Bir Numara?

KitKat Japonya’da piyasaya sürüldüğünde Japonlar hemen birşey farketti; “Kitto Katsu”  Japonlar ya da genel olarak Uzakdoğu toplumları uğur, uğursuzluk, lanet konularında hassaslar. Örneğin “4” sayısı. Herhalde Asya kültüründeki en talihsiz sayı 4 . Okunuşu, “si” şeklindedir ve “ölüm” anlamına gelen “şı”ya benzer. Bunun yanında “8” (hachi) sayısı, zenginlik, servet anlamına gelen Çince sözcüğe benzerliğinden dolayı Asya kültürü’nde en sevilen sayıdır . Pekin Yaz Olimpiyatları’nın açılış tarihini hatırlayan var mı? Söyleyelim; 08.08.08 ’de saat tam 08.08.08 ’de. Bu işin avantajları da yok değil. Örneğin Nestle ’nin KitKat çikolatası’nın Japonya’da en çok tercih edilen çikolatalardan biri olduğunu biliyor muydunuz? Bunun nedeni, çikolatanın isminden dolayı uğur getirdiğine inanılması. KitKat Japonya’da piyasaya sürüldüğünde insanlar hemen birşey farketti. Çikolata’nın ismi “Daima kazan!” anlamına gelen Japonca “Kitto Katsu” sözcüğüne benziyordu. Zamanla öğrenciler arasında,

Nasuh Mahruki Ne Demek?

Nasuh Mahruki’yi herkes az çok tanır; ünlü dağcımız, doğa sporları uzmanı ve AKUT’un kurucusu. Geçen gün İKÜ Önder Öztunalı salonunda bir seminer verdi Mahruki. Semineri İKÜ Etkili İletişim Kulübü oranize etti. Caner, Ecem ve Recep’i kutluyorum, bu kulüp harika iş çıkarıyor. Bunun faydasını ileride görecekler.  Mahruki yeni çıkan kitabını (Kendi Everestinize Tırmanın) da anlattı seminerde, hatta seminerin içeriği de büyük oranda  kitaptandı sanırım. Peki ne anlattı Mahruki? …Şeeey güzel bir soru, çünkü not alsam bile bazı yerlerde anlamakta zorlandım. Mahruki iyi bir dağcı olabilir ama iyi bir anlatıcı olmadığı kesin. Salondaki gençlerin gözlerinin kapanmasını engelleyen yegane şey Mahruki’nin ünü ve sunumunda yer alan dağda bayırda çekilmiş gerçek aktüel görüntülerden oluşan videolardı. Hitabet konusunda çalışması gerek. Şöyle bir etrafıma bakındığımda salonu dolduran gençlerden not tutan kimse göremedim. Herkes sadece izledi. Oysa arada not da alsalar ne güzel olurdu değil mi

Corona En Güzel Nasıl İçilir? - How to Drink Corona?

Corona, bizde pek yaygın tüketilmese de dünya çapında epey hayranı olan bir bira markası. Corona’nın bu kadar sevilen ve ünlü olmasının sebeplerinden biri de içim şekli. Corona is a beer brand that has many fans around the world, although it is not widely consumed in our country. One of the reasons why Corona is so popular and famous is the way I drink. Corona, sıkılıp şişenin ağzından içine tıkılan bir parça limonla içilen; yani böyle bir içme ritüeli olan bir bira. Elbette normal de içebilirsiniz ama Corona’yı Corona yapan onun böyle içiliyor olması.  Corona, a piece of lemon that is squeezed and clicked from the mouth of the bottle; that is, a beer with such a drinking ritual. Of course, you can also drink normally, but that's what makes Corona Corona so. Peki bu ritüel nereden geliyor? Bu, Latin kültürüne özel, biranın tadını güzelleştirdiğine inanılan bir ritüel olup, dünyaya böyle yayılmış olabilir mi? So where does this ritual come from? This is a ritual specia