Skip to main content

Posts

Tanrı Facebook’u Korusun

CNN’de gördüğüm birkaç teknolojik gelişmeyi paylaşayım. Teknoloji Çığzedelerin Hizmetinde Kışın TV’den izlerdik çığ haberlerini. Çığda kar kütlesinin içinde kayolan, mahsur kalan insanların dramını. Birçok insan onları bulmak için ellerinde uzun çubuklarla dürterdi karı. Calgary üniversitesi’nde geliştirilen infrared kamera bu duruma önemli bir çözüm olacak gibi görünüyor. Portatif araç, karın içindeki ısı farklılığını gösteriyor, böylece karın içinde kazazedenin tam olarak nerede olduğu vakit kaybedilmeden tespit edilebiliyor.   Google Nexus S Telefonları Yörüngede Google’ın akıllı telefonu Nexus S’in doğumunu kutlamak için 7 tane balonla 7 telefon yörüngeye yollanmış. Bunlar yaklaşık 100.000 feet yükseliğe çıkmış. Bu sayede bazı donanım sensörleri de test edilmiş olmuş. Telefonların 60.000 feet’te çalışması durmuş –ki bu çoğu uçağın çıktığı yükseklikten daha fazla. Ancak düşerken tekrar çalışmaya başlamışlar. Taa ki düşene kadar.. Tanrı Facebook’u Korusun Amerikan askerleri

Ne Yer Ne İçer Bu Dünya?

Peter Menzel ve Faith D’Aluisio dünya’nın farklı ülkelerindeki yeme içme kültürünü inceleyip fotoğraflamış, sonra’da bunu güzel bir albüm yapmışlar; “Hungry Planet” yani “Aç Dünya” Menzel bir fotojurnalist yani fotoğraflarla bir haberi, hikayeyi görüntüleyip anlatıyor. çok sevdiğim bir tarzdır fotojurnalizm. Eğer okumak için zamanınız yoksa ya da okumayı sevmeyen biriyseniz bir olayı perde arkasını anlatmanın çok iyi yoludur foto jurnalizm. Faith D’Aluisio ise TV yapımcısı. Birlikte gezip ülke ülke dolaşmışlar. Ülkelerin yemek kültürlerini inceleyip fotoğraflamışlar, daha da iyi anlamak için de yemişler… Kaynak: Time Ülkelerin yemek kültürlerni inceleyip fotoğraflarken bir ailenin haftalık ortalama mutfak masrafını ve favori yemeklerini de tek tek not etmişler. what?   ySense!   yeeah!

Ay İçim Ürperdi! Seni Gerilla Marketing Seni

Web’de rastladığım birkaç güzel resmi paylaşmak istiyorum. İşte Google’ın Windows’u yorumlaması ve ortaya çıkan Chrome; http://www.oneblog.it/ Vee işte asıl konu; “Guerilla Marketing” yazınca aşağıdaki resimle karşılaşınca çok hoşuma gitti;  http://citrusme.com/blog/2009/8/17/guerilla_vs_gorilla Gerilla marketing lafını eminim biryerlerde mutlaka duymuşsunuzdur. Bu resmin yer aldığı blog’da da Gerilla Marketing’i saçma sapan yapıp işi Gorilla Marketing’e çevirenlere taşlamada bulunuluyor. Son yıllarda oldukça sık kullanılmaya başlanan bu terim yeni bir pazarlama anlayışı. Yeni derken 60’lı yıllara dayanıyor aslında yani yeni falan değil ama değişen koşullar ve zaman, tüketiciye artık sıradışı şeylerle gtmeyi gerektirdiğinden yıldızı tekrar parlayan bir anlayış.  Gerilla marketing’le ilgili yenimakale.com ’da güzel bir makale var; “Gerilla” teriminin nereden çıktığını ve bu pazarlama anlayışının gelişimini anlatıyor. Kabaca şöyle anlatabiliriz gerilla pazarlamayı;

Ailem Ninjalar Tarafından Kaçırıldı

İnternette birbirinden ilginç sayısız içerik var. Bunlardan birini paylaşmak istiyorum. İşte bunlardan biri yukarıdaki fotoğraf. Karate dersi için para dilenen bir dilenci. Karate dersi almak isteme nedeni ise ailesinin ninjalar tarafından kaçırılmış olması! Şimdi bu komik bir resim evet ama ya bunun yerine devlet ya da askeri bir takım gizli belgeler paylaşılırsa ne olur? Sonuçta internette bulunan ya da paylaşılan veriler özel ya da gizli diye ayırtedilmiyor. Aslında gizlilik kavramı kişiden kişiye değişen bir kavram. Tıpkı Wikileaks belgeleri gibi. Wikileaks.org sitesi de bu “paylaşım” felsefesi üzerine kurulmuş bir site aslında. Devlet, hükümletlerin, orduların, şirketlerin “gizli” olarak sınıflanan belgelerini “gizli” kaynakları sayesinde elde edip siteden tüm dünyayla paylaşıyorlar. Türkçe içeriklerde burada; h ttp://wikileakstr.blogspot.com/ Yeni bir site değil aslında. Yaklaşık dört yıldır yayındalar ama asıl bomba, Türkiye’yle ilgili içerikler yayınlanınca koptu ve medya

Bir Güz Navigasyonu Hikayesi

Gülnur’a Nokia E 72 aldık bayramda. Nokia’anın menülerini her zaman kullanışlı bulmuşumdur ama ekranı ufak biraz. Neyse Akşam telefonu kurcuklarken navigasyon (ya da map tam adını hatırlamıyorum) özelliğini keşfettik. Map menüsünü açtık ve hop! O anki konumumuz ekranda belirdi. Kayın validemin evi de böylece telefonda ilk işaretlenen yer olmuş oldu. Menüden dilediğiniz bir adresi ya da gitmek istediğiniz yeri yazarak aratıyorsunuz yani bir nevi Google Map araması. Adresi bulduktan sonra oraya nasıl gideceğinizi seçiyorsunuz. Yürüyerek mi yoksa araçla mı? Çünkü ona göre size yol tarifi veriyor. Nasıl? Süper değil mi? Eminin çoğu kişi bunları zaten biliyor ve kullanıyor ama ben ilk kez kullandığım için bayıldım.  Üstün Özelliklerim 10 defa gittiğim bir yere 11. kez giderken yolu şaşırmak gibi Allah vergisi bir yeteneğe sahibim. Sanırım küçükken kafamın üzerine düşmüşüm ve beynin yön bulma kısmı hasar görmüş. işte bu yüzden Navigasyon cihazları çıktığında (özellikle TomTom’un la

Dünya’da En çok Tweet’lenen Medya

Eveeet, şimdi tabi tepki geldi “Hani yazacaktın izlenimlerini!” diye. Haklısınız tabi. Özür diliyorum ama yoğunluğum o kadar fazla ki gece kafam daha yastığa değmeden uykuya dalıyorum. Uyuyamayanlara tavsiye; Bir ritüelimden bahsedeyim hemen; Gece yatağa girdiğimde uyumadan önce düzenli olarak aynı hayalleri kurarım. Bir yerlere gider, birşeyler inşa eder, bunlarla uğraşırım. Ormanda bir ev inşa etmek mesela... Ağaçları bul , kes, taşı… Bunlar çok zahmetli ama bir o kadarda huzur verici hayali uğraşlardır. Hayallerimde bunlarla uğraşırken de yavaş yavaş uyku denizine dalar giderim. Hah, işte bunla bile ilgilenemeden dalıp gidiyorum… O derece yani. Yeni Medya konferansı’nda The New York Times’ın patronu Arthur Sulzberger Jr. da konuktu. Peki ne anlattı? Birsürü şey. Ne kaldı aklımda? işte bunlar; NY Times 159 yıldır mürekkeple basılıyormuş. (Bir 159 yıl daha basılacağından emin değilim.) Yeni medya düzeninin onlar da farkında aslında. O yüzden nytimes.com ’a ciddi y

Nasuh Mahruki Ne Demek?

Nasuh Mahruki’yi herkes az çok tanır; ünlü dağcımız, doğa sporları uzmanı ve AKUT’un kurucusu. Geçen gün İKÜ Önder Öztunalı salonunda bir seminer verdi Mahruki. Semineri İKÜ Etkili İletişim Kulübü oranize etti. Caner, Ecem ve Recep’i kutluyorum, bu kulüp harika iş çıkarıyor. Bunun faydasını ileride görecekler.  Mahruki yeni çıkan kitabını (Kendi Everestinize Tırmanın) da anlattı seminerde, hatta seminerin içeriği de büyük oranda  kitaptandı sanırım. Peki ne anlattı Mahruki? …Şeeey güzel bir soru, çünkü not alsam bile bazı yerlerde anlamakta zorlandım. Mahruki iyi bir dağcı olabilir ama iyi bir anlatıcı olmadığı kesin. Salondaki gençlerin gözlerinin kapanmasını engelleyen yegane şey Mahruki’nin ünü ve sunumunda yer alan dağda bayırda çekilmiş gerçek aktüel görüntülerden oluşan videolardı. Hitabet konusunda çalışması gerek. Şöyle bir etrafıma bakındığımda salonu dolduran gençlerden not tutan kimse göremedim. Herkes sadece izledi. Oysa arada not da alsalar ne güzel olurdu değil mi

Yeni Medya Düzeni Part I – Dergicilik Nereye Gidiyor?

NTV’nin Yeni Medya Düzeni geçen hafta Harbiye’de gerçekleşti. Oldukça yoğun bir katılım vardı ve sektörden birçok arkadaş ve meslektaşla da buluşma fırsatı bulduk. Açılış konuşmasını Ferit Şahenk yaptı. Şahenk’in konuşmasından aldığım notlar şöyle; (aslında burada herkesin konuşmasından aldığım notları paylaşacağım. Bunlar birebir aynı olmayabilir; benim o konuşmadan anladığım şey de olabilir bunlar. Şimdiden söyleyeyim de sonra yok ben öyle demedim, yok ben bunu kastetmedim olmasın.)  Eveet, gelelim notlara ; Yeni medya neyi sağlıyor ya da yeni medya teknolojilerinin bize faydası nedir? Herşeyden önce tüketicinin farkındalığını “hızlı” ve etkin biçimde artırmamızı sağlıyor. Tarihin gerçekten hızlandığı, hızlı yaşandığı bir dönemde yaşıyoruz. Bir zamanlar akla hayale gelmeyen gelişmeler, yenilikler bugün çok hızlı ve arka arkaya yaşanıyor. Chris Anderson (Wired Magazin) Şimdi biraz Wired dergisi editörü Anderson ve sunumundan bahsedelim. Anderson daha çok yazılı bir medya

Üç Taşınma Bir Yangına Bedeldir Ya da Ömrümü Yedin Digitürk

Aboneliğimi yeni taşındığım adresime naklettirmek için başvurdum. Bunun için yetkili servisin benden 35 TL alacağı söylendi. Telefonla arayıp bu durumu şikayet ettiğimde “tamam, kaç yıllık müşterimizsiniz, sizden alınmayacak” dendi. Ancak akşam eve gittiğimde ne göreyim? Zavallı anacığımdan "yine de" bu 35 TL’yi almışlar. Sineye çekip, içimden iyice bir saydırıp bu olayı tam unuTTUM diyorDUMM... geçen gün müşteri hizmetleri aradı. Benden 35 TL alınıp alınmadığını sordu. "Evet ya alındı" deyince de tamam ilgileneceğiz dendi. Yahu kardeşim, ben bunu sineye çekip unutmuşken madem birşey yapmayacaksın, neden olayı hatırlatırsın da yaramı yeniden depreştirirsin? Her akşam mutlaka en az bir kere 10 saniyeliğine yayınım kesiliyor ve “OPTS’den Kolay Kurulum’dan ayarlarınızı gözden geçirin” gibi bir uyarı çıkıyor. Kabloyu, cihazla bağlantısını vs. herşeyi kontrol ettim. Herşey düzgün görünüyor. OPTS’den kolay kurulum’a girdim (hatta zor yolunu bulup onu da denedim) ama

Sosyal Medya İletişimi

Sosyal medya platformları deyince akla face geliyor tabi (bu arada o kadar aileden oldu ki Zeliş ya da Memo der gibi hitap ediyoruz facebook’a). En çok kullanılan o olduğu için bu ünvan da onun. Peki nasıl oluyor face’de sosyal medya iletişimi? Efendim, öncelikle face dışarıdan bazı uygulamalar yükleyebilmenize olanak tanıyor. Örneğin sitenizde zaten hazır olan bir etkinlik takvimi uygulamanız varsa onu face’e aktarabiliyorsunuz ya da bir “Ürün Galerisi” özelliğini ekleyebiliyorsunuz; böylece face’deki sayfanız daha zengin, kitleniz için daha cazip hale geliyor. Bir de face’in size sunduğu uygulamalar var. Örneğin anket, yorum yazma, foto/video ekleme ya da discussions’lar. Elbette Wall’a bir haber, duyuru (ya da görsel) ekleyerek sayfanın takipçilerine de bilgilendirme yapıyorsunuz. Tüm bunlar pazarlama iletişimi için kullanabileceğiniz çok kullanışlı araçlar. Takipçilerinizin buradan size soru sorması, yorumlarda bulunması (ya da sizin sayfanızda ama kendi aralarında konuşması)

Gambol: You're crazy. Joker: I'm not.

Böyle diyordu filmde Joker; "Hayır, deli değilim". Başkaları aksini düşünse de o gerçekte deli olmadığını düşünüyordu. Hesapçı, kurnaz, belki bir iki tahtası eksik... ama delirmiş? Hayır. Aptallıkla çılgınlık arasındaki ince çizginin farkındaydı Joker karakteri. Peki, biz gerçek hayatta herşeyin ne kadar farkındayız? Yani, düşündüğümüz, istediğimiz şeylerle bize söylenen, yakıştırılan şeyler birbirleriyle ne kadar uyumlu? Biri size örneğin "sabırsız" olduğunuzu söyleyebilir. Peki bu doğru mu? Önemli olan sizin ne düşündüğünüz. Ya da gerçekten öyle mi acaba? Yani biri yine sizin beş para etmez olduğunuzu ya da bir dahi olduğunuzu hatta tanrı (tamam haşa) olduğunuzu bile söyleyebilir. Başkalarının söyledikleri elbette önemli. Çünkü bazen potansiyelimizi bilemeyiz. Çünkü bunun için kendimize biraz fazla "yakınız". Dışarıdan bir göz bunu bizden daha iyi görebilir. İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur derler. Öyle mi acaba? O zaman insan değişmez demek

Düştüm Bir Örümceğin Ağına

Altın Örümcek web ödülleri Doruk Net'in bir projesi olarak başladı ve bilinirlikleri örümcek ağı gibi 8 yıl içinde yavaş yavaş yayıldı sektöre. Bu ödül hem site sahipleri için önemli hem de onu yapan tasarımcı/reklamcı/ajanslar için. Yani herkes nasipleniyor bu işten. Örümceğin özellikle kreatif taraftaki insanlar tarafından sahiplenilmesi ilginç. Yaptıkları bir işin Altın Örümcek kazanması, olimpiyatlarda madalya kazanmak kadar gurur verici onlar için. Yani edindiğim izlenim öyle düşündükleri yönünde. Tabi sonuçta ödülün iyisi kötüsü olmaz. Harcanan zaman, enerji ve emeğin karşılığında alınan her ödül kıymetli. Hele böyle ulusal çapta bir ödül daha da koltuk kabartıcı. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da ödül töreni Kuruçeşme Arena'da düzenlendi. Peki kim ne kazandı? Öncelikle en iyi web sitesi ödülünü IGOA ekibinin hazırladığı  Vob Nedir?  kazandı. Daha oylama sürecindeyken birşeyler kazanacağı belliydi. Çünkü iyi ve orijinal fikirlerle hazırlanmış bir site. İyi iş hemen kendin

Grip Savaşından Sıcak Haberler

Grip savaşından sıcak haberlerle tekrar karşınızdayız. Ne yazık ki haberler pek iç açıcı değil. Dün akşam vücudumuza bakteriler tarafından başlatılan hain saldırı sürüyor. Az önce aldığımız bir habere göre, ortakulak düşman tarafından ele geçirilmiş durumda. Durum şu an hiç de açıcı değil ne yazık ki. Az önce ortakulağın koridordlarında verdiğimiz kahramanca mücadeleyi kaybettik. Pek çok cesur antikor, bu direnişte yaşamını yitirdi. Dün akşama dönecek olursak, hain mikrop birlikleri tarafından kulağımıza yönelik başlatılan ani ve habersiz saldırıda, bir süre sonra sağ yanağımıza, çene ve diş etlerimize de yönelerek korkunç bir istilaya dönüştü. Sonunda yüzümüzün sağ kısmını ele geçirdiler. Acı dayanılır gibi değil. Ağrı tüm benliğimizi sarmış durumda. Yurtta genel alarm ilan edildi. Sokağa çıkma yasağı dün akşam 21.00’dan itibaren başladı. Bakterilerin fırtına birlikleri adlarına yakışır şekilde hareket ederek sabah dek tüm savunma noktalarımızı biiiir bir ele geçiridiler. Yardı

Artık Sebebini Biliyorum

Bazen tıkanıp kalıyordu öyle garibim. Nedenini kendisi de bilmiyordu. Öööyle kalakalıyordu. Oturuyor, bir yere yaslanıyor geçmesini bekliyordu. Vardı bir sebebi ama bilemiyordu işte. Doktora da gitti garibim ama birşey çıkmadı işte. "Pisikolojik" dediler. Adı da garip bu arada garibimin; "Bent" "Ula Bent de ne?" diye sormuşu Karadenizli komşusu Vedat ilk tanıştıklarında. Vedat marangoz. Uzun burunlu, buğday saçlı, kirpiklerinde her daim sarı talaş tozu (yoksa kirpikleri de mi sarı orasını hiçbirzaman anlayamadı) ama kaşları siyah! Bent deresi varmış köylerinde bir zamanlar. Sonra kurutmuşlar orayı, ilkokul inşa etmişler. İki kez sel yıkmış binayı, ilkinde dört ikincisinde üç yavruyu kaybedince aklı başına gelmiş halkın. Üç katlı ortaokul inşa etmişler onun yerine. Daha sağlam olur diye. Yalnız şu var; hakikaten sel yıkamamış bir daha o binayı. Annesi de yağmurlu bir günde oradan geçerken sel gelmiş yine. Heyecandan sancısı tutmuş kadının. Herkes kaçışı

Yok Daha Neler!

İş, ikili ilişkilerle yürürmüş. Aramak gerekiyormuş. Yüzyüze konuşma imkanı varsa telefonda konuşmamak, telefonla konuşma imkanı varsa maille falan yazışmamak gerekiyormuş. Telefonda gülümseyerek konuştuğunda, karşıdaki seni göremese bile bunu anlayabiliyormuş. Bu da kurulan iletişimin çok daha güzel ve başarılı geçmesini sağlıyormuş. Karşımızdakini dinlerken "ekstra" bir dikkatle dinlemek, bazı detayları daha hızlı ve iyi anlamamızı sağlıyormuş. Dahası, karşımızdaki kişi de bizim bu dikkatimizi, gösterdiğimiz özeni farkediyormuş. Böylece insanların saygısını kazanıyormuşuz. Başarılı ve kaliteli insanlarla tanışmak, arkadaşlık kurmak önemliymiş. Bu ilişkiler hem özel hayatımız hem de iş hayatımızda daha başarılı ve huzurlu olmamızı sağlıyormuş. Konuşurken karşımızdakinin gözlerinin içine bakarak konuşmak çok önemliymiş. Bu başta insana biraz zor gelse de kısa sürede kazanılabilen bir alışkanlıkmış. Meğer düşünceler ve huylar bitkiler gibiymiş. Sulayıp besledikçe büyür

Bir Zamanlar Genciken

Başka bir yaşam vardı ben küçükken... Anadolu'da geçen çok farklı bir yaşam. Sonradan TV'yle değişen bir yaşam. Yolda sincap görür, durur iki çift laflardık mesela, sonra herkes yoluna giderdi. Öyleydi ilişkiler. En son ne zaman sincap gördüğümü hatırlamıyorum şimdi. Eskiden insanlarla koyunlar konuşabiliyordu. Birbirlerine dertlerini anlatıp hasbihal ederlerdi. Yünleri de daha parlak ve güzel oluyordu. Niye? Çünkü huzurluydu hayvanlar. Konuşunca rahatlıyorlardı. Tavuklar mesela acayip espriliydi... O gün keyifleri yerindeyse, mesela yaptığın bir espriye gülmüşlerse sana sürpriz yumurta verirlerdi keratalar. Kırardın yumurtayı, bir bakardın içinde daha ufak bir yumurta daha... Onu da kır daha da ufağı. Hepsi de kabuklu bu arada. Bildiğin Matruşka yumurtası gibi yani. Gülmekten devrilirdi hayvanlar... Ben geçerken bazen ağaç enseme vururdu dallarıyla. Sonra da öylece dururdu "Valla ben yapmadım" gibisinden. Sinir olurdum, yakalayamazdım bir türlü suçüstü. Yaşı da b

Bu Sıcaklar ve Benim Emektar Ford

Günlerden cumartesi. Vakit öğleden sonra ve sıcaklık herhalde cehennemden bir iki derece düşük. Yanımda Gülnur, arabamla çevre yolundan Eyüp'e gidiyoruz. Klima küfül küfül esiyor, müzik dinliyor muhabbet ediyoruz. Sonra klima duruyor önce. Ne olduğunu anlamaya çalışırken akü uyarı işareti çıkıyor ekranda. Bir yandan araç kullanıyor bir yandan da sorunu anlayıp çözmeye çalışıyorum. Klima durunca, camlarda kapalı olduğundan içerisi ekmek fırınına dönüyor tabi. Gülnur camları açıyor, ben hala sorunu anlamaya çalışıyorum. Sonra hidrolik direksiyon gidiyor. Bir an, eski bir Ford kamyonunda oturmuş, o kazık gibi direksiyonu kontrol etmeye çalışan geçmiş zaman kamyon şöförleri geliyor aklıma. (Bu arada arabam da Ford). Hidrolik olmayan bir direksiyonun ne kadar tehlikeli olduğunu hatırlıyorum ve hız kesiyorum. Zor bela Eyüp'e ulaşıyorum ve Eyüp Sultan'ın hemen yanındaki büyük, açık otopark'a giriyorum. İşte tam bu noktada, şu muhteşem hayatımın en kabus günlerinden bir

Üniversite Tanıtım Günleri

Pekçok üniversitede olduğu gibi bizde de Tanıtım Günleri başladı. Üniversite tanıtım günleri, üniversite tercihi yapacak öğrenciler için çok önemli. Çünkü bu günlerde girmeyi istedikleri okulları tek tek dolaşıp, bölümler, fakülteler, okulun imkanları hakkında bilgi alabiliyorlar. Velileri için de çok önemli çünkü onlarda çocuklarının nerelerde okuyabileceğini görüyorlar. Ayrıca okul ücretleri hakkında, yurtlar ,  ödeme kolaylıkları hakkında yetkililerden bilgi alıyorlar. Peki İstanbul Kültür Üniversitesi'nde biz ne yapıyoruz? Öncelikle " Öğrenci Adayları " sayfamızı baştan aşağıya yeniledik. Sevimli, kıpır kıpır, cillop gibi yeni bir sayfa hazırladı Bilgi İşlem. Ardından Kurumsal İletişim önderliğinde içeriği güzelce dolduruldu (ya da yenilenip güncellendi). Bu işin önemli kısımlarından biri online medya çünkü gençler artık en çok web'i takip ediyor, bilgileri de oradan alıyor... ya da alamıyor. Yani yeterince iyi bir web sayfanız yoksa bilgi falan alamıyorla

YKM'de Alışveriş Macerası

Geçenlerde Gülnur'la İstanbul Cevahir'deki YKM'den alışveriş yaptık. Biraz uzun sürdü açıkcası. Gezdik, dolaştık (zaten bayanlar gezmek için yaratılmışlar. Onlar, erkeklerde olmayan "dolaşma" genine sahipler). Hal böyle olunca yorulduk tabi. Yine de istediğimiz gibi bir alışveriş oldu sonuçta. Neyse, kasaya geldik ki acayip bir sıra. Kasadaki kasiyer kız da (ismini vermeyeyim şimdi) yorgunluktan bunalmış, yüzü düşmüş halde (yok muydu bir yardımcı bilemiyorum şimdi) hizmet vermek için "çabalıyordu". Ha, bir de kasalardan biri arızalıydı sanırım, o yüzden üç değil iki kasadan fatura kesilebiliyordu, yani ne alakası var derseniz bilmiyorum işte olanı anlatıyorum. Ne diyordum, hah "çabalıyordu" diyordum. Tabi o haldeki biri müşterilere nasıl düzgün hizmet verebilirse o kadar işte. Kızımız, aldığımız kravatları dürerek çantaya tıkıştırmaya kalkınca Gülnur "Onları bir kutuya koyamaz mısınız?" dedi. Bizim için maraton koşamaz mısınız? di

Kurum içi İletişim

3 Temmuz Cumartesi günü, 1-0 Eğitim Ajansının davetlisi olarak İTÜ Gümüşsuyu kampüsündeydim. Halkla İlişkiler konusunda eğitim alan öğrencilere "Kurum içi İletişim" konusunda bir konuşma yaptım. Öğrenci profili ağırlıklı olarak çalışan insanlardan oluşuyordu. Bir şey daha; eğitim alanların çoğu Halkla ilişkiler işinde olan ya da PR ajansında çalışan insanlar değildi. Çok farklı işlerde çalışan, farklı alanlarda uzmanlaşmış insanlardan oluşuyordu katılımcı profili. İnsanların uzmanlık alanları dışında farklı konularda kendilerini geliştirmek istemeleri çok önemli. Tabi iletişimle ilgili konular aslında herkes için gerekli ve öğrenilmesi şart konular. Sonuçta çalıştığımız ortamlarda (ister çalışan ister idareci/yönetici olun), doğru iletişim çalışmalarıyla hem kendimizin hem de arkadaşlarımızın verimliliğini kolayca artırabiliriz. Sadece ne yapılması gerektiğini bilmek ve biraz da özverili çalışmak yeterli. Kurum içi İletişim konularına verilecek önem, bu konuda alına

İKÜ: Tercih Edilecek 5 Üniversiteden Biri

Realta Danışmanlık önemli bir araştırmaya imza atmış. Bloomberg Business Week dergisinde yayınlanan araştırma, üniversite öğrencilerinin çeşitli konulardaki görüşlerini içeriyor. Çalışmanın bir kısmı “Türkiye’nin En Gözde Şirketleri 2010” başlığını taşıyor. Burada, öğrenciler en çok çalışmak istedikleri şirketleri değerlendirmişler. Çalışmanın diğer ayağında ise öğrenciler kendi okullarını değerlendirmişler. 98 üniversiteden 13 bin 852 öğrenci katılmış bu araştırmaya. Veee... İstanbul Kültür Üniversitesi en çok puan alan okullar arasında 5. sırada.  Öğrencilerin okullarından memnun olmaları demek daha iyi eğitim almalarını sağlar. Nasıl mı? Memnun olduğunuz bir yerde daha verimli ve başarılı olursunuz. İster işyeri ister okul olsun. Beğenmediğiniz yer ise mapus gibi gelir. Öğrencilerin kurumdan memnun olmaları, aldıkları eğitime daha fazla önem vermelerini sağlayacak; bu da onların daha iyi yetişmiş olarak piyasaya girmelerini sağlayacak. Elbette yetişmiş olmanın başka kriterleri

Teknolojiye mi Erişiyoruz Teknoloji mi Bize Erişiyor?

Geçenlerde malum İsrail krizi çıktı. Olay, sabah ulusal medyalarda ve networklerde duyuruldu. Öğleden sonra heryerde Filistin bayrağı satan işportacılar vardı. Bunlar nezaman duydu, takip etti de hangi arada gidip bayrakları bastırdılar... Demek işportacısına kadar teknolojiyi ve gelişmeleri takip ediyoruz ve ona erişiyoruz. Öyle mi acaba? Yoksa teknoloji mi bize erişiyor? Aslına bakarsanız artık hayatımızın bir parçası haline gelmiş teknolojik araçlar sayesinde bilgi bize erişiyor. (Biz istesek de istemesek de) Basit bir cep telefonu bile bir süre gerekli gereksiz bilginin anında size ulaşmasını sağlıyor. Üstelik olay sadece cep telefonu da değil. Çeşitli display cihazlar, otobüste, metroda sürekli bizi bilgi bombarımanına tutuyor. Mobil teknoloji daha da kişiselleşecek. O zaman bir dükkanın önünden geçerken (örneğin iç giyim) size uygun ürünlerin reklamı anında telefonunuza gelecek. Bunlar sadece başlangıç tabi. Ama tam bu noktada başka bir sorun başlıyor. Teknoloji bize "i

Yazılı Medya Nasıl Evrilecek?

Yazılı medya'da yaşanacak devrimde asıl eşik, "malzeme"nin değişmesi, yani kağıdın ortadan kalkması olacak. Yazılı medya en büyük gücünü ucuz maliyetinden alıyor. Elimizde tuttuğumuz bir gazetenin maliyeti yaklaşık 45 Kr. ve kağıdın yerini doldurabilecek daha ucuz bir malzeme yok. Alıyoruz, katlaya kırıştıra okuyoruz, işimiz bitince de çöpe atıyoruz. Neden atmayalım ki? Kaç paralık şey zaten... Ancak aynısını I-Pod, I-Ped ya da cep telefonumuza yapamayız çünkü onlar 1 TL'dan azıcık daha pahalı. Leman yayınlarından Ayhan Düz'le bir gazetenin 45 Kr olan ortalama maliyetini hesaplamıştık. Amortismanlar, basım, dağıtım vb. tüm giderleri dahil ederseniz işletme maliyeti belki daha bile fazla). Yine de en ucuz medya yazılı medya. Ancak bir süre sonra plastik/silikon bazlı gazete kağıdı kadar ince ancak veri de iletebilen materyaller ortaya çıkacak. Bunlar şu anda zaten var, laboratuar ortamlarında deneyleri yapılıyor ancak bunun endüstri olması (ya da diğer b

Ben Seni Kullanabilme İhtimaline Aşığım Ya da Medya'nın Geleceği

Medya araçları yok olur mu? Örneğin yazılı medya. On sene sonra basılı/yazılı medya göremeyecek miyiz? Şu sıralar en çok konuşulan şeylerden biri de bu, yani yazılı medya ya da konvansiyonel medyanın geleceği. Herkes sanki bir garezi varmış gibi yazılı medya öldü, ölüyor, ölecek diye ayağa kalkmış durumda. Bu ilginç bir durum aslında. Yani buna ağlayan, üzülen pek yok da daha çok gizlen(e)meyen bir heyecanla herkes "yazılı medya" bitiyor diye gözleini belerte belerte konuşuyor. Neden peki? İnsanlar bu kadar mı bıktı yazılı medyadan da interaktif medyanın gelişine ve gelişimine bu kadar seviniyor? Ya da soru belkide şu olmalı; yazılı medya (-ki bu metinde artık konvansiyonel medya olarak anılacaktır) insanları niye bu kadar bunalttı? Bunun alternatif önermesi de şu; online medya'nın gelişi niye bu kadar sevindirici? Evet online medya'da hareket kabiliyeti, özgürlük vs. var, iyi de bu özellikleri kaç kişi kullanıyor? Yani etrafıma bakıyorumda (-ki etrafım bayağı

Konferanslar, Seminerler, Toplantılar

Bugün gündem yoğun. Dünya'da ve Türkiye'de Ceza Hukuku Reformları Kongresi Ataköy Yerleşkesi Önder Öztunalı Konferans Salonu'nda başladı. Basın'ın yine yoğun ilgisi var. Yerli, yabancı birsürü hukukçu burada. Ek olarak öğleden sonrayı mobil pazarlama /iletişim konulu toplantılarına ayıracağım. Bu arada 2 haziran'da MyNet'in çok güzel bir konferansı var; Global Trendler ve İnteraktif Dünyaya Yaratıcı Bakış. İşte konuklar ve konular; * İnteraktif Dünyaya Yaratıcı Bakış - Nils Müller (TrendOne) * Global Trendler - Sven Tollmien. Bir aksilik olmazsa mutlaka katılmaya çalışacağım buna. Bu aralar okuduğum en ilginç kitaplardan biri "Gelecek Dosyaları". Richard Watson'ın kitabı önümüzdeki 50 yılda neler olacağı üzerine güzel bir beyin cimnastiği. Kitap, bazıları ilginç bazıları kışkırtıcı tahminlerle dolu. İşte bazı başlıklar; • Gelecekte niçin uzun banyo yapacağız? • Orta Doğu, tüm dünyayı dize mi getirecek? • Makineler, insanların yerini alabi

Vallahi Öyleydi...

Kendi kültür ve tarihi hakkında doğru dürüst bilgisi olmayıp yine de kitaplarında hep bu kültürel ve tarihi motifleri anlatan (bazen de gerçek yaşamında bu konularda konuşur) bir yazardır Orhan Pamuk. O yüzdendir ki kitaplarına hiç ısınamadım. (Eğer doğruysa) İlber Ortaylı'nın bir tespiti var, bunu Facebook'ta gördüm; Başlık şu; "İlber ORTAYLI' nın Orhan Pamuğa cevabı" Orhan Pamuk un bir kitabında "imam ikindi namazı saatinde caminin balkonuna çıkarak ikindi ezanını okudu" şeklinde bir cümle geçmesi üzerine ilber Hoca orhana şöyle ayar vermiştir; 1. namazın saati olmaz vakti olur. saat ve vakit ayrı kavramlardır. 2. Minarenin balkonu olmaz şerefesi olur. üstelik ezan şerefeye çıkarak değil içeriden okunur. 3. Ezanı imam değil müezzin okur. Ortaya çıkan sonuç şu olmalıdır ki; toplumunun alışkanlık ve kültüründen haberi olmayan bir yazarın doğru eserler ortaya koymuş olması nobel almış bile olsa mümkün değildir. Şimdi yukarıdaki yazı (ya da sözl

Yoğun İnteraktivite Semineri Part II

Unutmadan, Nihat Kahraman güzel bir chart gösterdi. Marka etrafında yaşanan internet medya planlaması hakkında. İçerik (süreç) şöyle işliyor; Brif doğrultusunda hedef ve site seçimi > Stratejik planlama ve satın alma > Kreatif yönetim ve operasyon > Ölçümleme ve optimizasyon. Yani süreç aslında kabaca böyle yaşanıyor. Ne kadar kolay değil mi? Ne dedi başka Kahraman? Bir önceki kampanyanın incelenmesi, rakiplerin konumunun göz önünde bulundurulması, hedef kitlenin analiz edilmesi, sektörel verilerin takibi, sitelerin hangi sayfalarında yer almanızın iyi olacağı, o sayfada hangi reklam formatının daha ilgi çektiği, zaman belirlemesi (örneğin spor siteleri hafta sonları daha aktif vb.) gibi konularda diğer önemli ve göz önünde bulundurulması gereken konular. ProAd'den Ziya Alemdar sahne aldı. Şimdi, o Nihat'tan öncemiydi sonramıydı hatırlamıyorum. Neyse Alemdar'da ölçümeleme üzerinde durdu. Yani "neyi ölçeceğiz?" sorusunu üzerinde. Gösterim mi? Tıklam

Yoğun İnteraktif Bir Seminer

Yoğun İnteraktivite semineri, 6 Mayıs perşembe günü IAB Turkiye'nin katkılarıyla Denizbank -Deniz Akademi binasında gerçekleştirildi. İşte seminer'den notlar; Açılış konuşmasını IAB'den Levent Erden yaptı. Adamın gerçekten güzel bir ses tonu var. Öyle dolunca dinlemek keyifli oluyor tabi. Gel gör ki iki lafından biri "saçma sapan"dı. Reklam ajanslarına giydirdi, ölçümlemeye giydirdi, ölçüm yapana giydirdi, herkese bir şekilde giydirdi. Bu "saçma sapan" tavrı olmasa dinlenesi bir adamdı bence. Gelelim söylediklerine; Türkiye'de 21 milyon tekil internet erişimi var. Biliyorsunuz Facebook'un amiral gemilerinden biri Türkiye ve 18 milyon Türk Facebook'ta. Peki neden bu insanlar iletişim için burayı tercih ediyor? (Bu soruyu Erden mi sordu yoksa benim mi aklıma geldi de yazdım hatılamıyorum. Zekice bir soru... Kesin o sormuştur.) Pazarlama strateji'dir. Strateji de total düşünülmesi gereken bir şeydir. (Tamam, birebir söylenenleri yazmad